Çıralı Yanartaş, Never-Extinguishing Fire /Çıralı Yanartaş, Sönmeyen Ateş ( ENG-TR )

ENG

Greetings Everyone,

While walking on a difficult path, I could feel how happy the people I came across were when I looked into their eyes. Probably the view they saw and the beauty of nature must have given them this feeling... This week, after a long time, I took the opportunity and went to Çıralı, one of the calmest and quietest bays of Antalya.

Çıralı is a beautiful coastal area in the Kemer district, located in the direction of Antalya Kumluca road. This seaside resort, where greenery in nature and the deep blue sea meet, is about an hour away from Antalya center. Çıralı is one of my favorite beach destinations, especially on summer weekends. I feel really rested here. The most important factor for this is that the beach is very wide and clean. There are also tree houses, hostels and boutique hotels where you can stay. If you want, you can bring your own tent and stay in the camping areas.

In addition to its uniquely beautiful nature, which has not been damaged much, you witness a natural event here that you may have never seen before. There is an area very close to the center of Çıralı, which they call Sönmayan Ateş. I'm sure you'll be as surprised as I was when you see the fire coming out of the stones. The secret of this Yanartaş has still not been solved. Now let me drag you towards Yanartaş.

This region, which takes a fifteen-minute drive from the center of Çıral, is also very close to the sea. You can reach a certain point with your vehicle. There are information boards and the box office about the Yanartaş legend here. After purchasing your ticket, an uphill path with stones and soil awaits you, which is quite tiring. By the way, there is a fee of 50 TL per person for the ticket.

You can learn about the mysterious legend of Yanartaş, both visually and in writing, from the banners hanging on the stones and trees next to the toll booth. To put it briefly; Hippnoes, son of Glaukos, who killed his brother during a hunting party, is sent to the king of Lycia. The Lycian king does not want to kill this pathetic young man. He sends him to fight with the Chimera, a monster with a lion's head, a goat's body, a snake's tail, and flames coming from its mouth, living on Mount Olympus. Bellerrophontes fights the Chimera by riding his winged horse named Pesesos. When the Chimera attacks, Pegesos takes off, and Bellerophontes lands on the ground and buries the monster seven floors underground with his spear. But Chimera continues to spread flames from underground.

The Çıralı Yanartaş road, which is quite tiring, consists of stony, rugged roads and some parts with stairs mixed with dirt and stone. As you climb the road, you inhale the sweet scents of pine trees and nature. They placed wooden benches in some areas to rest. We continued on our way through stony, naturally settled paths with stairs. I saw a group of seven people coming to this region trying to walk this difficult path with sticks in their hands and bags on their backs. After about half an hour, we came to the end of the road and encountered a natural wonder.

On the right side of the entrance of Yanartaş, you see historical building stones that remind you of the ancient city that looks like a ruin. When I look at the arch ruins, I see the remains of a wall built with large stones that look like a church. While visiting the inside of the buildings, it becomes clear that there are ruins of a hall and a room. When you look down from here, you can also see the deep blue sea of the Mediterranean, covering the village of Çıralı. After going a little further, on a slightly sloped, flat area, there are stones that look like rocks by the sea. Flames burning like fireballs coming from gas can be seen in the crevices of these stones. They look like coal fire on the stone. It continues to burn for years without going out.

I approached the flame burning on the stone. I wanted to feel the heat he radiated around. It was indeed hot. As the fire burned, the color of the stone changed and became slightly black. I noticed that there were no plants or grass around the stone and in the areas close to the burning stones. Was Chimaera, the monster, still alive under this ground, as in the story?

We left here and moved towards the center of Çıralı and the hostel where we would stay. As we drove on the road, we passed through gardens full of pomegranate and orange trees, bought our water from a market in the city center and came to our hostel.

TR

Herkese Selamlar,

Zor bir patika yolundan yürürken, karşıdan gelen kişilerin gözlerine baktığım da ne kadar mutlu olduklarını hissedebiliyordum. Muhtemelen gördükleri manzara ve doğanın güzelliği onlara bu duyguyu vermiş olmalı... Bu hafta uzun bir aradan sonra fırsatını yakalayıp, Antalya'nın en sakin ve en sessiz koylarından biri olan Çıralıya gittim.

Çıralı, Antalya Kumluca yolu istikametinde yer alan, Kemer ilçesine bağlı olan güzel bir sahil kenarıdır. Doğadaki yeşilliğin ve masmavi denizin buluştuğu bu sahil beldesi, Antalya merkeze yaklaşık bir saat uzaklıktadır. Çıralı, özellikle yazın hafta sonları en çok tercih ettiğim sahil kenarlarından biridir. Burada kendini gerçekten dinlenmiş hissediyorum. Bunun en önemli faktörü, sahilin çok geniş ve temiz olmasıdır. Burada konaklayabileceğiniz, ağaç evler, pansiyonlar ve butik oteller de var. İsterseniz kendi çadırınızı getirip kamp alanlarında konaklayabilirsiniz.

Çok fazla zarar görmeyen eşsiz güzellikteki doğasının yanında burada belki de daha önce hiç görmediğiniz bir doğa olayına şahit oluyorsunuz. Sönmeyen Ateş adını verdikleri Çıralı merkezine çok yakın olan bir bölge var. Taşların arasından çıkan ateşi gördüğünüzde eminim siz de benim gibi çok şaşıracaksınız. Bu Yanartaş'ın sırrı hala daha çözülemedi. Şimdi bu Yanartaş'a doğru sizleri sürükleyeyim.

Çıral'ı merkezinden araçla on beş dakika süren bu bölge, denize de çok yakındır. Aracınızla belirli bir noktaya kadar gelebiliyorsunuz. Burada Yanartaş efsanesi hakkında bilgilendirme panoları ve gişe yer alıyor. Biletinizi aldıktan sonra sizi oldukça yorucu olan taşlı ve topraklı yokuş yukarı bir patika yolu bekliyor. Bu arada bilet parası olarak kişi başı 50 TL ücret alınıyor.

Yanartaş'ın gizemli efsanesi hakkında, hem görsel olarak hem de yazılı olarak gişenin yanında bulanan taşlara ve ağaçlara asılı pankartlardan bilgi sahibi olabilirsiniz. Kısaca belirtecek olursak; Bir av partisinde kardeşini öldüren Glaukos'un oğlu Hippnoes, Likya kralına gönderilir. Likya kralı acınacak haldeki bu genci öldürmek istemez. Onu Olimpos dağında yaşayan arslanbaşlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ve ağzından alevler saçan canavar Chimera ile dövüşmeye gönderir. Bellerrophontes, Pesesos adlı kanatlı atına binerek Chimera ile dövüşür. Chimera saldırdığında Pegesos havalanır, ve Bellerophontes yere inerken mızrağı, ile canavarı yerin yedi kat dibine gömer. Fakat Chimera yerin altından alevler saçmaya devam eder.

Oldukça yorucu olan Çıralı Yanartaş yolu, taşlı, engebeli ve bazı bölümleri toprak taş karımı merdivenli yollardan oluşur. Yolu tırmanırken, çam ağaçlarının ve doğanın etrafa yaydığı mis kokuları da içinize çekiyorsunuz. Dinlenmek için bazı alanlara ahşaptan oturabilecek banklar koymuşlar. Yolumuza taşlı doğal olarak yerleşmiş merdivenli yollardan devam ettik. Bu bölgeye gelen yedi kişilik grubun, ellerinde sopalar, sırtlarında çantalar ile bu zorlu yolu yürümeye çalıştıklarını gördüm. Yaklaşık yarım saat sonra, yolun sonuna geldik ve bir doğa harikasıyla karşılaştık.

Yanartaş'ın girişinde sağ tarafta, harabe görünümde olan antik şehri anımsatan tarihi yapı taşlarını görüyorsunuz. Kemer kalıntılarına bakıldığında bir kilise görünümünde olan iri taşlarla örülmüş duvar kalıntılarına rastlıyorum. Yapılarının içini gezerken bir salon ve oda kalıntılarının olduğunu anlaşılıyor. Buradan aşağıya doğru baktığınızda Çıralı köyünü kapsayan Akdeniz'in masmavi denizi de görebiliyorsunuz. Biraz ilerledikten sonra, hafif yokuş düz bir alanda , deniz kenarındaki kayalıklara benzeyen taşlar var. Bu taşların yarıklı kısımlarında sanki gazdan çıkan ateş topu gibi yanan alevler görülüyor. Taşın üzerinde sanki kömür ateşi gibi görüntüye sahipler. Senelerce hiç sönmeden yanmaya devam etmektedir.

Taşın üstünde yanan aleve yaklaştım. Etrafa yaydığı ısını hissetmek istedim. Gerçekten de sıcaktı. Ateş yandıkça, taşın rengi değişmiş hafif siyahlaşmıştı. Taşın etrafında ve yanan taşlara yakın yerler de bitkilerin ve otların olmadığını fark ettim. Acaba gerçekten de hikaye de olduğu gibi Chimaera, canavarı bu yerin altında hala yaşıyor muydu?

Buradan ayrılıp, Çıralı merkezine ve konaklayacağımız pansiyona doğru hareket ettik. Yolda aracımızla ilerlerken nar ve portakal ağaçlarının donattığı bahçeler arasından geçerek, şehrin merkezinden bir marketten sularımızı alarak pansiyonumuza geldik.